TÜRKİYE’Yİ DÜŞÜNMEK
Bugün bir başka konu için arşiv taraması yaparken 1999 yılı Ekim ayına ait bazı gazete ve dergilerde gözüme şöyle bir haber ilişti.
Dönemin Cumhurbaşkanı 4 Ekim 1999 günü büyük bir Üniversite’nin 1999-2000 eğitim-öğretim yılı açılış töreninde konuşuyor ve aynen şöyle diyor.
“20. yüzyıl 1. Dünya Savaşı’nın öncesi ve sondasında gelişen olaylar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması üzerine kurulan tercih ve kararlara göre şekillenmiştir. 21. yüzyıl ise, önümüzdeki dönem için Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisine belirleyeceği role göre şekillenecektir.”
Bu tarihi sözleri hangi Cumhurbaşkanının söylemiş olduğunu, zamanında bu habere dikkat etmiş olanlar zaten hemen hatırlayacak. O zaman bu habere tesadüf etmemiş veya dikkatini çekmemiş olanların ise, çok sade bir mantık ile hemen “4 Ekim 1999 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamında kimin bulunduğu” düşüncesine yöneldiğini zannediyorum.
Nitekim bazı konferanslarımda yeri gelince yukarıdaki konuşmayı aynen naklediyor ve sadece bir test yapmış olmak değil aynı zamanda dinleyici ile iletişimi güçlendirmek için “Bu konuşmayı yapan Cumhurbaşkanının kim olduğunu hatırlıyorsunuz değil mi?” diye soruyor ve bir süre susarak salondan cevap bekliyorum. Kafasından hızlı bir hesap yapan bazı uyanık dinleyiciler “4 Ekim 1999 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının kim olduğunu” buluyor ve birkaç saniye içerisinde soruyu cevaplıyorlar; SÜLEYMAN DEMİREL…
Ama maalesef yanılıyorlar. Çünkü bu sözler Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Türkiye’nin Cumhurbaşkanı tarafından değil, A.B.D.’de Georgetown Üniversitesi’nin 1999-2000 eğitim-öğretim yılı açılış töreninde dönemin A.B.D. Başkanı Bill Clinton tarafından söylenmişti ve Bill Clinton bu sözlerini şöyle tamamlamıştı:
”Bu düşüncemi, gelecek hafta Türkiye’ye yapacağım ziyarette Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine de söyleyeceğim.”
Evet. Ertesi hafta Clinton Türkiye’ye geldi. Haberleri özellikle yukarıdaki sözleri açısından dikkatle takip ettim. ABD Başkanı bir hafta önce Amerika’da ifade ettiği bu tarihi düşüncelerini Türkiye’de de ve hem de TBMM Genel Kurul Salonunda aynen dile getirdi. Ama halkımızın en önemli haber alma kaynağı olan Televizyon kanallarımızda Bill Clinton’ın bu sözlerinden çok, şimdi adını hatırlayamadığım bir bebek (muhtemelen Murat veya Erkan bebek) tarafından burnunun sıkılması görüntüleri ve haberleri yer almıştı.
Bu haber bana geçtiğimiz hafta sonu dinlediğim bir konferanstaki konuşmacının “Bir Amerikan askerî raporu, Türkiye için 2025 yılında ya bölgesel güç haline gelmiş olmayı, ya da eğer bu başarılmazsa dağılmış olmayı öngörüyor.” sözlerini hatırlattı.
Elbette özellikle sorumluluk mevkiinde olanlara “Türkiye’yi yeterince ve gereğince düşünmediklerini, Türkiye’nin mutlu geleceğini gerektiği gibi planlayıp, yönlendirmediklerini” kabul ettirmek güçtür. Ama yine de insan yüreğinden gelen sesi bastıramıyor;
“Ah ne olurdu, Türkiye’deki sorumluluk mevkiinde olanlar, bu ülke ve bu milletin geleceği hakkında, hiç değilse dünyanın öbür ucundaki bir ülkeyi yönetenler kadar tefekkür ve irade sahibi olsalardı.”
O zaman belki başkaları bizim adımıza tefekkürde bulunma ihtiyacını duymaz ve bizim kendimiz için üreteceğimiz senaryoları izleme gayretiyle yetinirlerdi…