Featured model: Charlize Theron
Konferanslar
Web Sitemize Hoşgeldiniz...
    Reklamlar Sağ
      TÜRK DÜŞMANLARININ HÜSEYİN NİHAL ATSIZ’A KARŞI IRKÇILIK VE DİNSİZLİK İTHAM VE İFTİRALARI
      Yeni Sayfa 2

      TÜRK DÜŞMANLARININ HÜSEYİN NİHAL ATSIZ’A KARŞI IRKÇILIK VE DİNSİZLİK İTHAM VE İFTİRALARI

       

      Şahsın inancı kendisini ilgilendirir. Herşeyden önce insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi değerlere önem verilen ülkelerde şahısların inanç özgürlüğü önemsenir. Birilerinin başkaları hakkında gerekli gereksiz her yerde dinli ya da dinsiz ithamlarında bulunmaları insana yakışmaz. Kaldı ki imanın kimde bulunduğunu Allah’tan başkası bilemez.

      Büyük bir Türk milliyetçisi ve Türkçü olduğunu bildiğimiz Hüseyin Nihal Atsız’a özellikle Türk düşmanlarının dinsiz ve ırkçı gibi iftiralarının olduğunu biliyoruz. Onun zamanın şartları ve olayların seyri üzerine belirttiği görüşleri olmuştur. Tarihçi olması sebebiyle bunlar genellikle ilmî makalelerden oluşur. Atsız ilmî eserlerinde hissi davranmaz. Gerçeği olduğu gibi aktararır. Bunların dışında hakkında yapılan yalan ve iftiralara karşı cevap mahiyetinde makaleleri de vardır. Yalan ve iftiraların hemen hepsi Atsız’ın dinsiz ya da ırkçı olduğu iddia ve iftiralarına dayanır. Bunların çoğu ilmî esasalara dayanan makalelerini okuyup anlayamamaktan ya da kasıtlı olarak öyle değerlendirilmiş olmasından kaynaklanmıştır.

      Atsız din adamı değildir. O bir tarihçidir. Olayları buna göre değerlendirir. Bu özelliğiklerini dikkate alarak, Atsız’ın “Türk Ülküsü” (Türk Ülküsü, Atsız, Ötüken Neşriyat, 7. Basım, İstanbul, 2011) adlı eserini okumak bile iftiraların yersizliğini ortaya koymak için yeterli olacaktır.

      Atsız’ın ırkçılıkla ithamı yersizidir. Irkçılık bir Batı değeridir. Türkler karakteri gereği ırkçı bir millet değildir. Türk’ün karakter unsuruları arasında ırkçılık yoktur.  Türkçü olan Atsız’ın da ırkçılıkla ithamı yersizdir. Irkçılıkla itham edilen Atsız, “Türk Ülküsü” adlı eserinin Türkçülüğün Önemli Meselleri başlıklı bölümünde: “Türkçülere soyculuğu değişmez bir prensip olarak kabul ettiren işte budur. Ancak, bu soyculuk, soyculuğun ne olduğunu bilmeyen veya bilmezlikten gelenlerin ileri sürdüğü gibi, insanları ölçüden ve laboratuvar muayenelerinden geçirerek hangi milliyete mensup olduklarını tayin anlamına gelmez. Hemen hemen her soy, başka soylarla karışmıştır. Bundan bir şey çıkmaz. Çünkü tabiat bir süre sonra melezliği temizler (s. 80).”

      Türk Halkı Değiliz, Türk Milletiyiz başlıklı bölümünde de: “Türk milleti nedir, kimler Türk’tür diye sorulacak.

      Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur… Türkçülere yedi, hatta yirmi kuşak ilerisine kadar soy kütüğü arayan kimseler diye iftira ediliyor. (s.114)” diyor.

      ***

      Atsız Hoca, genel olarak yobaz yazar ve yayıncıların onun hakkında Müslüman olmadığı hatta dinsiz olduğu şeklindeki ithamları ve hakaretlerine maruz kalıyor, hakkında olumsuz değerlendirmeler yapılıyordu.

      Atsız’ın ve genel olarak Türk milliyetçilerinin Türk düşmanlarınca dinsizlikle suçlanması hadisesi sürekli gündemde tutulmuştur. Haksız, yersiz olduğu kadar cahilce yapılan ithamlardır. Dinsizlikle en çok suçlanan Atsız’dır. Oysaki Atsız bile Ötüken’in 1970 yılında yayınlanan 11. sayısındaki “Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir” başlıklı yazısında: “Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı hâline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim millî dinimiz olmuştur.” “Türkçüler Tanrı’yı bir tarafa atmamıştır. Atmaz da. ‘Tanrı Türk’ü Korusun’ sözü Türkçülerin sloganıdır. Tanrı, insan zekâ ve idrakinin kavrayamayacağı yükseklikte olduğu için ikide bir onu ortaya sürerek, üzerinde kırıcı tartışmalar yapmanın aleyhindeyiz.” diyor.

      ***

      Uzun zamandır bilen bilmeyen, dost düşman hemen herkes büyük bir yanılgı içindeydi ve sırf cahillikten ona düşman kesilenlerin sayısı hiç de az değildi. Hele de sahibi olduğu aylık Türkçü dergi Ötüken’in Mart 1970 sayısında Atsız Hoca’nın “Türkçülüğe Karşı Yobazlık” başlıklı yazısı düşmanlarına âdeta propaganda fırsatı vermişti. Atsız Hoca bu yazısında:

      “Fatih çağından sonra ‘medrese’nin Türk fikir ve siyaset hayatına hâkim olması ile başlayan din taassubu, türlü iç kavgalara ve kan dökülmesine sebep olarak günümüze kadar gelmiştir… On sekizinci asrın sonlarında devletin bütün kuruluşları ile birlikte ‘medrese’ de soysuzlaşmış ve hele ‘Tanzimat’tan sonra, din bilgisi öğrenmek isteyenlerin değil, asker kaçaklarının barınağı hâline gelmiştir… Hâlbuki daha önceleri böyle bir taassup yoktu.” diyerek başladığı makalesinde, yobazların hatalı davranışlarından söz etmiş: “Hüsrev Paşa Kütüphanesi’ndeki 807 numaranın 13. mükerrerinde 60 yapraklı bir kitap vardır. Bu kitap 2. Mahmut çağındaki Osmanlı ordusunun kuruluşuna, nizamlarına, istihkaklarına dair bir eserdir. İşte bu eserde ‘her orduda bir müşirle üç ferik bulunması ve ferikler arasında okur-yazar ve kâr-âşinâ olanların erkân reisi olması gerektiği’ yazılmaktadır…

      Demek ki feriklerin, yani kolordu ve tümen komutanlarının bile okur-yazar olmadığı bir devre yaşanmıştır ki bugünkü ordumuzda astsubayların bile lise ayarında öğrenimli olmaları karşısında korkunç bir hadisedir.” şeklinde örneklerle geçmişin hataları dile getirilmiştir. Ayrıca: “Bizim burada ele almak istediğimiz konu bu değil de dinin ciddi olması gereken çevrelerinde bile hâlâ Türkçülüğe ve akla karşı takınılan akıl almaz davranışlar olacaktır.” diyerek, asıl gayesi bu şekilde ifade edilmişken, yobazlarca istismar edilmiş, makalede sözünü ettiği konular âdeta cımbızla çekilerek cahil insanları etkilemek üzere propaganda aracı olarak kullanılmıştır.

      “Bazı mutaassıp ümmetçiler, Türkçülüğe tahammül edemiyorlar. Bütün Müslümanları birleştirip tek devlet hâline getirmek hülyası ardındalar. Daha Arapların kendi aralarında bile birleşemediği gözlerine çarpmıyor da ayrı tarihî oluşmaların sonucu olan, soy ve kültür bakımından birbirine hiç benzemeyen koca koca milletleri birleştirmeye çabalıyorlar…

      Bazı partiler dinî taassubu seçim kaygısı ile istismar ettiler. Bu ayrı bir konudur. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yobazlığı bastırıp İslamiyet’i bir ahlak sistemi hâlinde ruhlara sindirmek için çalışması gerekirken hiç oralı olmayışı dikkate değer… Türkçülük Türk Milliyetçiliğidir. Ona düşmanlık ancak Türk milletinin düşmanlarına yakışan bir davranıştır.” deyişi, yobazlarca tenkit konusu edilmekte, Atsız Hoca, din düşmanı hatta dinsiz olarak itham edilerek günlük propagandalarının aracı olarak kullanılıyordu.

      Atsız Hoca, bunun üzerine Ötüken’in Kasım 1970 sayısında “Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir” başlıklı bir makaleyi kaleme alıyor:

      Türkçülüğe Karşı Yobazlık adlı yazım (Ötüken, 1970 Martı), cevap değil, birbirini tutmaz avâmî tekerlemeler ve örtülmek istenen küfürlerle karşılık gördü… Yobazlık milletlerarası bir hastalıktır. Kızılı olduğu gibi böyle yeşili de olur. Fikirlere ve içtihatlara saygı duymak ve onlarla tartışmak seviyesinde olmadıkları için daima yırtınırlar, küfür ve iftira ederler, ilim ve mantık alanı içinde konuşmaktan âciz oldukları için karşımıza daima ayet ve hadisle çıkarlar… 

      … Türkçüleri ‘Allah’ı bir tarafa atmakla suçlayarak da fikrî ve ilmî seviyesini gösteriyor. Türkçüler ‘Tanrı’yı bir tarafa atmamıştır. Atmaz da. ‘Tanrı Türk’ü Korusun’ sözü Türkçülerin sloganıdır. Tanrı, insan zekâ ve idrakinin kavrayamayacağı yükseklikte olduğu için ikide bir onu ortaya sürerek, üzerinde kırıcı tartışmalar yapmanın aleyhindeyiz. Eski Türkler büyük saygı duydukları varlıkları öz adları ile anmazlardı… Bütün bunlardan sonra din bir ahlak ve vicdan sistemi diye kabul edilmedikçe, ilmin karşısında iflasa mahkûm olacağı gibi Tanrı’yı da insanların günlük işlerine kadar karışan bir varlık diye düşünmenin saçmalığı kendiliğinden ortaya çıkıyor…

      Bu gibi soruların sonu gelmez. Çünkü sosyal bir müessese olan din, hayatla birlikte yürür. Onu donduran, hayatın icaplarına uydurmayarak toplumu geri bırakan yobazlardır.” diyerek, gerçekleri ifadeye devam eden yazısı da eskiden olduğu gibi yobazların propagandası için vesile olarak kullanılmıştı.

      Atsız’ın eleştirdiği kişinin yaptığı Türk milliyetçilerinin dinsizlikle suçlanmasıydı. Bu haksız olduğu kadar cahilce bir ithamdı. Dinsizlikle suçlanan Hüseyin Nihal Atsız, Ötüken dergisinde “Yobazlık Bir Fikir Müstehasesidir” başlıklı yazısında (1970, sayı 11): “Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak bir Türk Müslümanlığı hâline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim millî dinimiz olmuştur.” diyordu.

      Yazdıklarını samimi olarak okumayan kasıtlı yorumlar yapanların yanlış hükümlerde bulunması ve iftiralarını ciddiye alınmaması gerekir.

      Biz de eserin tamamını dikkate almadan yorum yapmaya kalkarsak; Hüseyin Nihal Atsız “Türk Ülküsü” adlı eserininin Gençlik ve Ahlak başlıklı bölümünde: “Millî ahlakın mezbahası olan bar, meyhane, balo gibi yerler ve güzellik kraliçesi seçimi gibi rezaletler Türkiye’de yasak edilmelidir. Medeniyet bunlar değildir. Medeniyet bunların kanalizasyonlarıdır (s. 57).” Yine Büyük Adam başlıklı bölümünde: “Değersiz Gedik Ahmed, haksız yere böyle şişirildiği gibi, 2. Abdülhamid de haksız yere küçültülmüş, müstebit, zalim, hatta hâin gibi gösterilmiştir. (s. 59)” diye yazmış olmasını dikkate alarak ona “şeriatçi” damgası vursak doğru bir iş mi yapmış oluruz?

      Bir insan hem dinsiz hem de şeriatçi nasıl olur?

      Atsız bir tarihçidir. Olayları bir tarihçi olarak ciddiyetle ele alır, tarihî gerçekleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktan çekinmez. Bu da cahillerin hatalı yorumlarına malzeme olmasına sebep olur. Bütün bunlara rağmen Atsız Hoca’nın Müslüman olmadığı hatta dinsiz olduğu şeklinde Türk düşmanlarınca yapılan bu tür iftira ve ithamların çürütülmesi gereklidir.